27 Mart 2012 Salı

İçinizin yansıması "Osuruk ve bok çeşitleri"


Tehlikeli bir yayın okumadan önce midenizi kontrol ettiriniz...

Polat (ya da Fırat)

Polat ya da Fırat, genellikle ayakta işerken çişi zorlayayım derken kaçan küçük çaplı osuruklardır. Çok sik karşımıza çıkan bu durumda çıkan "Polat" ya da " Firat " sesinden sonra yapilacak en iyi sey hiç bir sey olmamis gibi yapmaktir. Kesinlikle yaninizda iseyen kisi ile ne kadar samimi olursaniz olun, bir Polat tan sonra bu konuda saka falan yapmaya kalkmayin. Bu her iki tarafi da rahatsiz eder.

Yusufffff

Yusuf , Polat in tersine, sessiz , sinsi bir osuruktur. Fakat osuruk konusundaki ilk kurali unutmamak lazimdir:" Sesin siddeti ile kokunun siddeti ters orantilidir". Bu bakimdan, bir Yusufffff durumu ile karsilastiginizda kisa sure sonra herkes durumu anlayacaktir. Bazen bir Yusuf bir Polat ya da Firattan çok daha utanç verici olabilir. Tüm osuruklarda oldugu gibi kesinkes fark etmemis gibi yapin. En büyük hata "Off çok kotu kokmus, kim yapti bunu yaa" gibi sucu baskasina atmaya çalismaktir.Bu hem ortamdakileri rahatsiz eder, hem de süpheyi sizin üstünüze çeker. Sunu bilin ki, Yusuf durumlarinda yüzde doksan oranla suçlu kisi ilk konusan ya da sikayet edendir. Bu tuzaga düsmeyin. Karsinizdaki bir kisiye belli belirsiz anlamli bir bakis, ustaca yapildiginda süpheyi onun üstüne çekebilir. Ama en güvenli yol hiç bir sey yokmus gibi yapmaktir.

Katotopark

Katotopark olayi , basiniza gelebilecek en kotu osuruk durumlarindan biridir. Çünkü bu durum yukarida bahsedilen kurala istisna olarak hem gurultulu, hem de Yusuf kadar olmasa da oldukça kokuludur. Aksamdan kalma ya da Ishalin yan etkisi olan Katotopark in tek iyi yani, çok ekstrem durumlar disinda genelde siçarken olmasidir. Yani o korkunç "KATOTOPARK" sesi duyuldugunda kabinde kimin oldugunu disaridakiler ilk anda bilmeyecektir. Bir Katotopark olayinda, ilk yapilmasi gereken sey sakin olmaktir.Kesinlikle katotopark gerçeklestigi anda tuvalette bulunan herkes gidene kadar kabinden çikmayin. Çok hastaymis gibi inlercesine sesler çikararak katotoparki hakli göstermeye çalismak çok yaygin bir hatadir. Bunu yapmayin. Çevredekiler inlemenizden sesinizi taniyabilir. Herkes gidene kadar bekleyin, aksama kadar sürse bile. Bu beklemede size en büyük zorlugu bir "Gazi " çikaracaktir.

Gazi

Gazi diye, sanki bu siçis olayina yillarini vermis, bu yolda büyük fedakarliklar yapmis gibi magrur sekilde siçan kisilere denir.Bu gibi kisiler, tuvaletten büyük zevk alir ve en az yarim saat kalirlar.Çogu gazi tuvalete gazete ve dergi ile girer, ve karsilastigi herkesle sohbet ederek , defalarca ellerini yikayarak ve sac düzelterek tuvaletteki sureyi uzatmaya çalisir.Bu gibileri iyice taniyip onlarla ayni anda tuvalette olmaktan ne pahasina olursa olsun kaçinmak gerekir. Yoksa olasi bir katotopark durumunda ne olacagi belli olmaz. Gazilere karsi sizin gibi düsünen meslektaslarinizla birlesin. Gazileri taniyip, gazisiz tuvaletleri bulmak için isbirligi yapin.

Siginak

Siginak, genelde çok az kisinin gittigi tuvaletlerdir.Binadaki bos bir kat, genelde bayanlarin çalistigi bir büro, siginak bulabileceginiz yerlerdir.Bir siginakta her zaman huzur ve güven içinde siçabilirsiniz. Gaziler genelde siginaktan uzak dururlar çünkü onlar için tuvalet sosyal bir kaynasma yeridir.

Yoldas

Yan yana iki kabinde siçmak durumda kalan iki kisiye denir. Bir yoldas durumundan ne pahasina olursa olsun kaçinin. Gene de bir yoldas varsa yaninizda, tuvaletten çikis anini çok dikkatli ayarlamaniz gerekir. Eger yoldasiniz bir gaziyse sizinle sohbet ederek kendini belli edecektir.Bu, bütün tuvalet kültüründe karsilasabileceginiz en utanç verici bir durumdur.Türkçe bilmiyormus ya da sagirmis gibi yapin.Ya da sesinizi degistirerek çok kisa cevaplar verin ve ne olursa olsun hemen kaçin oradan. Yaninizdakinin gazi oldugunu anlamanin bir yolu da gazete ya da dergi hisirtisi gelip gelmedigine dikkat etmektir. Geliyorsa gazi sizle sohbet etmeye baslayamadan hemen kaçin.Eger yoldasiniz bir gazi degilse sizin kadar rahatsizdir durumdan. Bu durumda basiniza gelebilecek en kotu sey ayni anda çikip karsilasmaktir. Çikacaginiz ani yoldasa belli edin, gurultulu bir sekilde toparlanin ve sifonu çekin. Göreceksiniz yoldasiniz siz gitmeden çikmayacaktir.

Öksürük

Bazen bulundugunuz kabine girmeye çalisan olabilir. Sahte bir öksürük ile onlari kovun. Sahte öksürük bundan çok daha farkli islere de yarayabilir (bkz. Bomba)

Bomba

Büyük , top seklinde bir diskiya denir. Bunun en büyük dezavantaji suya düsünce cok ses çikarmasidir.Eger tuvaletten çiktiginizda size anlamli anlamli bakan yüzler görmek istemiyorsaniz, bombanin düsüs anini bir öksürük ile kamufle edin.Burada çok ince bir nokta vardir. Bombayi ya da polat'i kamufle edebilse de, hiç bir öksürük bir katotopark i kamufle edemez. Etse bile bunun sahte bir öksürük oldugu hemen anlasilir. Öksürügü katotopark durumlarinda ne olursa olsun kullanmayin. (bkz. sifon)

Kütük

Kütük Bombanin tersine tek parçalik ince uzun bir diskiya denir.Kutukun avantaji, suya düsme sesi çikarmamaktir.Dezavantaji ise uzun sure havada asili kalip ortami fena halde kokutmasidir. Kutuk un geldigini anladiginizda kiçinizi mümkün oldugu kadar asagiya bastirarak suya yakinlasmaya ve ucus suresini minimize etmeye calisin.Gene de koku çok fazlaysa , herkes gidene kadar yerinizden çikmayin.

Sifon

Önemsiz bir hijyen ayrintisi gibi görünen sifon sizi bazen en zor durumlardan kurtarabilir. Örnegin bir katotopark i kamufle etmenin tek yolu sifonu tam zamaninda çekmektir. Ama bu göründügünden çok daha zordur.Çünkü katotopark genellikle apansiz gelir.Ayrica bir yoldas durumu da sifonu yerli yersiz çekmek, yoldaslar arasindaki sessiz güveni sarsabilir. Bu uyarilara uymanizi tavsiye ederim.

Bok çeşitleri
Hayalet bok: sictiginizi zannedip de tuvalete baktiginizda goremediginiz bok.
Temiz bok: sicip tuvalette gordugunuz ama kiciniza bulasmayan bok.
Vicik bok: ozellikle eger bati dunyasinin taharet musluguna sahip olmayan
tuvaletlerinden birindeyseniz 50 kere sildikten sonra hala kicinizda kalan bok
cesidi. eger kicinizi yikama imkanina sahip degilseniz, kicinizla donunuz
arasina tuvalet kagidi koymaniza neden olan bok.
İkinci dalga: tam sicip ayaga kalkmisken daha kakaniz oldugunu anlamaniza
neden olan bok
Diet bok: o kadar cok sicarsiniz ki 3-4 kilo kaybedersiniz. iste o bok.
Anaconda: o kadar uzundur ki, tuvalet fircasiyla parcalara ayirmadan sifonu
cekmeye korkarsiniz. (cunku sifondan gelen su anacondaya carpip her tarafa
sicrayabilir)
Tersine havai fisek gosterisi: cok kisa bir zamanda icinizdeki bok
parcaciklarini bol gazla birlikte fiskirttiginiz durum. genelde tuvaletin
her tarafinin kirlenmesine ve bu muyudu demenize sebep olur.
Misir boku: misira benzeyen bok.
Ah keske sicabilseydim boku: bu bok kicinizdan cikmamakta israr eder ve
uzun sure oturmaniza ve bir kac kere osurmus olmaniza ragmen icinizde
kalir. kabizlikla yakindan alakasi olsa da kabiz olmadiginiz durumlarda da bu
boktan uretebilirsiniz.
Demir bok: cikarken o kadar cok acitir ki, cikan seyin demirden ve
enlemesine cikiyor oldugunu dusunursunuz.
Islak popo boku: bu bok kicinizdan o kadar hizli cikarki, tuvaletteki suyu
poponuzun her tarafini az cok islatacak sekilde sicratir. bu sicisin
ardindan dus almak dinimizce tavsiye edilmektedir.
Sivi bok: adi ustunde kicinizdan cikan kahverengi siviyla tuvaletin her tarafini
berbat etmenize neden olan bok. o kadar sividir ki, bunu isemenin mumkun
oldugunu dusunursunuz.
Bol sarimsakli iskembe boku: o kadar kotu kokar ki, evin tamamini
havalandirmak icap eder. bu bokun muhtemel nedeni icerken yediginiz onlarca
sarimsakli mezenin ustune ictiginiz bol sarimsakli iskembe corbasidir.
Sosyete boku: koca cussesine ragmen kokmadigi dusunulen bok.
Kucuk sirin pipildekler: ozellikle kamuya acik tuvaletlerde sictiginizda,
defalarca sifon cekmenize neden olan bok. iki uc kere sifonu cekmis
olmaniza ragmen, hala bazi kucuk top gibi parcaciklarin suda yuzdugunu
gorursunuz.
İsyankar bok: bu osurmaya calisirken kacirdiginiz boka verilen isimdir.
genelde evinizde degilken basiniza gelir ve donunuza bulastigi icin
butun gun sizi rahatsiz eder.
Komando bok: kicinizi temizlerken, poponuzun kenarina asili kalarak
dusmemeyi basarmis olan oldukca buyuk bok parcasina verilen isim.
Buzul boku: yarisi suyun icinde yarisi da suyun dişinda duran bok.
Gulle bok: cok kuvvetli bir osurukla birlikte kicinizdan firlayan buyuk bok
parcasina verilen isim. genelde klozetin kirilip kirilmadigini kontrol etmenize
neden olur.
Şakaci bok: kicinizdan cikar gibi olur, fakat cikti sanip
gevsediginizde geri girer. yarisi gozukur, sonra tekrar iceri girer. bunu
cikarmak pek zordur. en iyi yontem yarisini cikarmayi başarinca cikan
ksimini tuvalet kagidi ile silmektir.
Keci boku: kucuk kucuk parcalar halinde cikan ama sic sic bitmeyen bok. bir
nokta da sikintidan sicmayi birakirsiniz, cunku hic bitmeyecek gibidir.
Simge boku: kicinizdan yavas yavas cikar ve yayila yayila serilir.
kalkip baktiginizda kesin bir harfe ya da simgeye benzetirsiniz.
Yanici bok: kicinizi o kadar cok yakar ki, kibrit caksaniz yanacagina emin
olursunuz.
Çifte yogunlukta bok: sicitiklarinizin bir kismi su da yuzerken, bir kismi suya
batmistir. aralarda bazi buzul boklarina da rastlanir.
Tikac: sictiginizda tuvaleti tikayan, sifonu cekince de suyun tasmasina
neden olan nadir bok cesidi. uzun sureli kabizliktan sonra iyi bir
sicin bu etkiyi gosterebilir.
ruyalarinizin boku: uzun sureli kabizliktan sonra hayal edeceginiz bok
cesidi.
Beton: ruyalarinizin bokunun hayata gectigi bok. bazen tikac seklinde de
gorulebilir.
Kayip bok: sictiktan sonra dogrudan tuvalet deliginden gecip gozlerden kaybolan
bok.
Gokkusagi boku: cesit cesit renkte meyve sebze etc.yi yedikten
sonra iyi sinderemeden sicarsaniz olusacak olan bok..
Sarkit: sicarken kicinizdan ayrilmayan, bir sure asili kalan bok. biraz
sallanarak dusurmeye calisabilirsiniz.
Utangac bok: tam sicacakken, tuvalet kapisinin onunde birileri oldugunu
hissettiginizde iceri kacan bok.
Uyusturucu bok: cok uzun surede ciktigindan ayaklarinizin uyusmasına
neden olan bok.
Beklenmedik misafir: tam iserkerken kicinizdan kacan bok.
Gokgurultusu: bu bok kicinizdan cikarken o kadar cok ses cikarir ki hem
inanamayip gulumsersiniz, hem de ev ahalisine rezil oldugunuz icin kontrol
etmeye calisirsiniz fakat kontrol etmeye calisinca daha cok ses
cikarabildiginizi anlayip daha cok gulumsersiniz. 

ÖNEMLİ NOT: ALINTIDIR AMA NEREDEN ALDIĞIMI HATIRLAMIYORUM

13 Mart 2012 Salı

İpeQ'in penceresi: KİBİR

İpeQ'in penceresi: KİBİR: ‘ Şeytan ın en sevdiği günah ’ derler… Keanu Reeves ve Charlize Theron’ın oynadığı Şeytanın Avukatı filmini akıllara getirir... Nietzsche,...

11 Şubat 2012 Cumartesi

Gündemin hızına yetişemeyen gazetecinin dramı...


Siz sevgili okurlarımız lütfen dikkat! Bu haber ile ilgili gündem o kadar hızlı değişiyor ki siz bu satırları okuduğunuz sırada bu haber eskimiş ve üzerine birçok gelişme yaşanmış olabilir. 

Size öncelikle kısa bir özet geçelim… Her şey KCK soruşturmasını yürüten Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Sadrettin Sarıkaya’nın PKK’yla yapılan Oslo görüşmeleriyle ilgili MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, MİT Müsteşar Yardımcıları Yaşar Yıldırım ile Hüseyin Kuzuoğlu’nu ifadeye çağırmasıyla başladı.

Aynı saatlerde Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu kendisini takip eden iki MİT görevlisini polise gözaltına aldırttı. 

Öte yandan hükümet ise savcının MİT’çileri ifadeye çağrısına karşı bir hamle yaparak İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün'ü ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan'ı görevden aldı. Bu tartışmaların üzerine MİT Müsteşarı’nın Başbakan izin vermeden sorgulanamayacağı iddiası ortaya atıldı.  

Ancak, daha önce Erzurum’da bir MİT bölge sorumlusunun tutuklanması hatırlanınca, Hükümet hemen MİT’çileri korumak için bir yeni kanun maddesi üzerine çalışma başlattı.

Savcı Sarıkaya MİT’çi Fidan’ı alamayacağını anlayınca Fidan için Ankara’ya yazı, eski MİT’çiler içinde yakalama kararı çıkarttı.  

Aynı günün sabah saatlerinde ise Hatay, Adana, Ankara ve İstanbul’da MİT’çilerle ilgili operasyon düzenlendi. Adana’da MİT’çi oldukları ve Suriyeli bir subayı Suriye’ye sattıkları iddiasıyla 5 kişi polis tarafından gözaltına alındı.

Aranan MİT’çiler yakalandı soruşturma devam ediyor derken, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bir açıklama yaparak, ''Şu anda MİT ile ilişiği olmayan, o kaçırma olayına karışmış olmasından sonra yapılan iç değerlendirme ve soruşturma sonucunda teşkilattan ihraç edilmiş, ilişiği kesilmiş bir kişidir” dedi.

Aynı dakika içerisinde ise MİT’çiler hakkında soruşturma açan ve yakalama emri çıkartan Özel Yetkili KCK Savcısı Saadettin Sarıkaya’ya dosyadan el çektirildi. 

Biz bile ne oluyor derken, daha derin bir nefes alamadan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevden alınan İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün'ün Emniyet Genel Müdürlüğü Emniyet Kontrol Komuta Merkezi'ne, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan'ın Ankara İstihbarat Daire Başkanlığı emrine, Mart 2011'de görevden alınan Ali Fuat Yılmazer'in ise Ankara Polis Akademisi'ne atandı.

Açıkçası biz bu haberi size böyle vermeyi uygun gördük. Çünkü siz bu haberi okuyana kadar ne değişiklik olduğunu bu satırlardan okuyamayacaksınız.

27 Ocak 2012 Cuma

Rakip takıma metresim demek için "miz", "mız" deriz biz...



Aslında lafı fazla uzatmaya gerek yok...

Ben bir Beşiktaşlı olarak "Fenerbahçemiz", "Galatasarayımız" falan diye bir cümle kurarsam bunu onların bizim tabir yerindeyse "Metresimiz" anlamında kullanırım. Benim için bunun dışında asla "miz" ve "mız" olamazlar.

Ama bu satırların devamını da okursanız belki hislerimi anlatamadığımı anlarsınız.

Bu gün Fulya'ya yürürken Beşiktaş'tan, bir sokak tabelası dikkatimi çekti. Duvara çakılı sokak tabelasının bir köşesinde bir Türk bayrağı asılıydı ve tabelada Hakkı Yeten Caddesi yazıyordu. Aklımdan sadece bir gün önce 'tüpçü'nün rakip takımı savunurken söylediği "Fenerbahçemiz" lafı aklıma geldi. Derin bir nefes aldım "Vah Baba Hakkı, dün kemiklerin sızlamadı mı" diye düşündüm. Biraz daha yürüdükten sonra Şan Ökten tesislerinin harabeye dönen binasına baktım bir kez daha. "Yuh ulan ayıp" dedim yine içimden, ama öfke kalbimde büyüdü, büyüdü haykırmak istedim.

Şimdi soralım kendimize Çilekli Tesisleri'ni Nevzat Demir yaptı. İnönü Stadı'na çivi çakılmadı, Şan Ökten Tesisleri ve orda oynayan çocukların hali ise içler acısı. Ve biz bu adama bilmem kaç yüz milyon dolar borçlandık. Adam sadece transfer yaparak, babasının çiftliği gibi kulübü yönettiği yetmedi. Kapalı'yı Çarşı'yı bitirdi o tribünün asırlık ağabeylerini tek tek kaçırdı. Bu yüzden Twitter'da #100000besiktasliariyoruz kampanyası başlatıldı. Forza'nın Rıdvan Akar'a yaptığı ayıbı ise söylemek bile istemiyorum...


O zaman ne diyoruz, "Crom ölüleri say!"

2 Aralık 2011 Cuma

'Aslında'

"Kurguyu hayata uyguladığın zaman başarılısındır. Ama egosu başarın bitene kadardır."

Böyle başlayayım yazıya çünkü, bazen şimdi olduğu gibi kelimeler akıp gidiyor aklımdan. "Kağıt kalemle not almak daha kolay değil mi?" diye sitem edecekseniz bilgisayar tembelliği yaşıyorum. "A word kullan" derseniz de sevmiyorum.

Bir para hikayesi yazsam dedim ama şu aralar bende olmayan bir şeyin yazısını yazmak zoruma gitti şimdi.

Aslında dün akşam Çağan Irmak'ın 'Dedemin insanları'nı izledik. Aşkımın tavsiyesi ile izlediğim bu adama gittikçe hayran oluyorum. Hayatı bu kadar tokat gibi vuran. Seninle alakası olmasa bile adam çektiği filmle duruyor duruyor duruyor tam güldürecekken tokatı patlatıyor ve gözler bir anda doluyor.

Aslında 'Kabuslar evi' serisi mükemmeli yakaladığı yer. Ondan sonra çektiği her şey mükemmeliyetin detayları. Bu arada ne kadar çok "aslında" yazdığımı farkettim. Bunun ne olduğunu anlamadım. "Aslında" acaba hep yalan söylüyorum da şimdi gerçekleri söylüyorum kakalaması mı?

Neyse 'Dedemin insanları' diyordum. Aslında (ciddiyim bak:) filmin ilk yarısında sıkıldım, ne çekmiş bu adam? Yine Çetin Tekindor'lu Hümeyra'lı bir film çekmiş ama baymaya başlayacak az sonra hadi 'tokatla' dedim içimden. Hatta mısır ve cola ile 2. yarıya başlarken ( bu arada Beşiktaş galip gelmiş Querasma döktürmüş) selpak almadan oturmuşum koltuğuma. Sarıldığım eşim bana mısır yediriken bende ona cola içiriyordum ki tokatlar gelmeye mısırlar yere dökülmeye başladı. Bir önceki gece sabaha kadar bilgisayar başında çalıştığım için olsa gerek gözlerim yaşarmaya başladı.

"Hasiktir" diyecekken İpek noluyo diye sulu gözlerle beni dürttü:) çok haz aldım mı filmden? Hayır. İki sahnede tokatı yiyince gözlerim yaşardı ama o kadar. Diğer filmleri kadar tutmadım filmi. Eh benimde sinema yazım bu kadar olur.

Neyse bu yazıyı 'aslında' (bak gene geldi) @selimnoyaner'e ithaf ediyorum. Çünkü 'yaz' dedi. Sağolsun :)

Çayı şekersiz içiyorum ama kahveyi şekersiz içemiyorum. Damarlarımdaki Laz kanı çayı şekersiz sevdirdi, ama kafein bağımlılığım şekersiz içmeme izin vermiyor. Bir de sigarayı bırakabilsem diyeceğim ama demiyorum. Çünkü sigarayı seviyorum ve sadece azaltsam diyorum.

Neyse yazdık ettik bitti. Şekilsiz oturduğum için de daha fazla yazmak istemiyorum. Sol kürek kemiğimin altı ağrımaya başladı. Düzelmeyi düşünmek mi? Şimdi değil biraz PES2012 oynayacağım.

E o zaman ne diyoruz ?
"Crom ölüleri say!"

14 Kasım 2011 Pazartesi

Size inanmıyorum ve güvenmiyorum açıkcası...

Bir deprem oldu koskoca şehirde anneler, babalar, oğullar, kızlar öldü, tüm Türkiye ağladı. Sonra bir deprem daha oldu bu sefer yine herkes ağladı ama en çok gazeteciler ağladı.

Aslıda gazeteci demek yanlış çünkü ağlayanların hepsi muhabirlerdi aslında. Cem ve Sebahattin Bayram otelin enkazının altında kaldığında ve kurtarma çalışmaları devam ederken ne bir STK devreye girdi ne de gazetecilikle ilgili kurumlar seslerini çıkarttı.

O yıkıntının altında iki taşra muhabiri can verdi, sevdikleriyle son kez vedalaşamadan... Cem ile bir yıl beraber çalıştık gazeteyi en iyi şekilde Tunceli'de temsil etti. Ama çeşitli sebeplerden dolayı, daha doğrusu para kazanmak için DHA'ya geçti. İyide yaptı...

Şimdi buraya kadar böyle yazdık yazdıkta başlıkla ne alaka diyeceksiniz o zaman lafı fazla uzatmadan direk konuya gireyim. Aslında şimdi tam olarak onlara sesleniyorum...

Siz aslında ölü sevicisiniz a be dostlar...

Ölü sevici diye hiç tanımadıkları iki emektarın ardından ağlayan muhabirlere söylemiyorum...

Size söylüyorum ölü sevici köşe yazarları...

Cem ve Sebahattin öldü, sonra kalem tutan, köşe tutan ölü seviciler aldılar sazları ellerine başladılar çalmaya, uğraştılar belki de kendi vicdanlarını rahatlatmaya...

Cem'le Sebahattin şöyle emekçiydiler, böyle emekçiydiler, şöyle çalıştılar böyle çalıştılar diye dram yaptılar, vicdanlarını temizlediler...

Önce Yılmaz Özdil yazdı, Cem ve Sebahattin için güzelde yazdı ilk okuyan hatta ikinci kez okuyanlarda duygulandı...

Sonra Ece Temelkuran ve Umur Talu yazdı, peşinden diğerleri...

Ölen muhabirler için yazdıklarıyla okuyanların kalplerine dokundular acılar tazeyken herkes bir alkışa tuttu onları...

Ama ben size hiç inanmadım a be dostlar, çünkü siz ölü sevicisiniz, bizleri o sizin köşe yazdığınız gazetelerde çalışan muhabirleri sadece ölünce, yaralanınca hatırlar, sever ve gömersiniz...

Çünkü onlar çalıştıkları gazetelerden onlarca hatta yüzlerce muhabir kovulurken hiç bir zaman seslerini çıkartmadılar, belki yöneticilik yaparken işten çıkartılmalarına ön ayak bile oldular. Cem'le Sebahattin sizin için ölünce değerlendi, ama gazetede çıkmayan haberi yüzünden rahatsız olan patronu rahatlatmak için kovulan arkadaşımın ardından tek kelime yazamadınız, çalıştığı kurumdan onar onar gazeteciler kapının önüne koyulurken tepki bile gösteremediniz...

Size bundan dolayı güvenmiyorum a dostlar, çünkü siz ölü seversiniz...

Ve mümkünse çalışırken ölürsem arkamdan bir kelime bile yazmayın...

O zaman ne diyoruz, "Crom ölüleri say!"


13 Kasım 2011 Pazar

Süper kahraman olmak istermiydim...

Kendimi bildim bileli ki, kendimi epeydir bilirim çizgi roman okurum. Amca dediğim babamın iki yeğeni sayesinde onlarla tanıştım...

Her Türk genci gibi ders kitaplarının arasında, tuvalette, serviste bilimum her yerde onları okudum gıpta ettim.

Teksas, Tommiks, Teks, Mandrake, Zagor, Judas, Alaska, Zembla, Kinova, Örümcek adam, Süperman derken hayatımı en çok etkileyen kahramanla tanıştım...

Conan... İçlerinde en gerçekçi olan, hırsız ama dürüst, katil ama adaletli, kral ama merhametliydi... Tanrısı Crom tanrım oldu sevgilileri hayallerimi süsledi ki daha 11-12 yaşlarındaydım.

Ama kendimi bildim bileli dedim ya, e çizgi romanları da tuvalette okuyordum ama bu kahramanların arasında en gerçekçi olan Kimmeryalı Conan bile çişini kakasını yapmıyordu. E süper kahramanlar sıçıp işemiyorsa ve ben onları sıçarken okuyorsam benim süper kahraman olma hayallerim hayallerimde kaldı demekti...

Ben helada bu kadar vakit geçirip her sifonu çekme işlemi öncesi bir çizgi romanı bitirirken adamlar dünyayı kurtarıyorlardı...

Vay beeeydi benim için, ben sıçarken onlar dünyayı kurtarıyorlar pehh diyordum...

Eeee uzun bir süre bu hayallerle yaşarken yaşımda büyüdü ben ergenleşirken, yeni bir şey farkettim. Ulan bu süper kahramanlar sevişmiyordu da... Yani Conan dışında, evet kadınlarla kur yapıyorlardı ama bir tek Conan'ın gerçek kadınları vardı (çizgi romandan gerçek kadın nasıl bir kafaydıysa artık).

Dedim ki o gün kendime ulan ben çizgi roman kahramanı olmamakla iyi etmişim, niye mi ulan bunlar sevişmiyorlardı bile...

O gün süper kahraman hayallerimden vazgeçtim...

Ama şimdi farkettim ki aslında o gün süper kahraman olmaktan vazgeçtiğimde, dünyayı yeni bir belaya bulaştırmaktan kurtardım...

Buraya kadar okudun ağdalı, sözler aforizmalar göremedin değil mi?
Veya sana öğüt veren, bilgi falanda yok ortalıkta...

E bende zaten bi şeyler yazayım diye yazdım bu yazıyı. Ve hala okumaya devam ediyorsan bundan sonra yazacaklarımı da okuyabilirsin...

O zaman ne diyoruz "Crom ölüleri say!"